AYET-İ KERİME

http://emelleri.blogspot.com.tr/2013/06/fakirlige-sebep-olan-seyler.html

4 Ocak 2014 Cumartesi

Fethullah Gülen'in mektubu aşağıdaki satırlardan oluşuyor:

İŞTE O MEKTUBUN İÇERİĞİ
Fethullah Gülen'in mektubu aşağıdaki satırlardan oluşuyor:


*Adanmış ruhların faaliyetlerini ve müesseselerini, -başkaları “Hizmet”, “Hareket”, “Cemaat” veya “Câmia” gibi farklı isimlendirmelerde bulunsalar da- her tür, her anlayış, her renk ve her desenden insanın (camide bir araya gelip beraberce saf tutan inananlar misillü) bir makuliyette ve bir mantıkiyette buluşmalarının neticesi olarak gördüğünü.. ve hedef alınması karşısında çok mahzun olduğunu;

*Daha dershaneler meselesinin konuşulduğu ilk günlerde ricâl-i devlete değişik vesilelerle milletimiz için faydalı gördüğümüz müesseselerin kapatılmamasını ve mevcut halleriyle misyonlarını ifa etmeyi sürdürmesini arzuladığımız hususunun iletildiğini;

*Hizmet gönüllülerinin genel ve sosyal medya aracılığıyla elden geldiğince nezaket çerçevesinde kendilerini ifade etmelerinin ortaya atılan itham ve iftiralar neticesinde başladığını ve bu hususta kanunlar çerçevesinde hukukun gereklerinin seslendirildiğini; fakat, zamanla içtimai hayat içinde bir çok insanın hadiseye dahil olması neticesinde maalesef yer yer nezaket ölçülerinin dışına çıkan bir üslup ile çok çirkin söz ve karşılıklı isnatların gündemde olduğunu;

*Kendisinin, devletin kanun çerçevesinde yürüyen işleyişi hususunda emir verme, müdahale etme ya da memurları bir noktaya sevk etme konumunda asla bulunmadığını;

*Bununla birlikte, sohbetlerinde tansiyonun düşürülmesi adına dost, muhip ve sevenlerine itidal tavsiye edeceğini; özellikle bir kesim medya kuruluşlarında kara propaganda sayılabilecek yayınların sona ermesini arzuladığını; bu konuda kendisinin elinden geleni yapacağını; Cumhurbaşkanımızın da ciddi etkili adımlar atacağına ve samimi gayretlerle yeniden akl-ı selime dönüşün sağlanacağına inandığını;

*Kanunların belirlediği vazifeleri yine kanunlar çerçevesinde yerine getiren memurînin sırf belli bir yere nispet edilerek engellenmesini ve hatta süreçle hiçbir ilgisi olmadığı halde yine aynı nispete dayandırılarak tasfiyelerin (daha doğrusu kıyımların) yapılmasını üzüntüyle izlediğini;

*Devlet memurlarının üzerlerine gidip onları vazifelerini yapmaktan men etme ve masum vatan evladını sadece belli bir yere nispet ederek tasfiyeye/kıyıma tabi tutma konusunda kendisi ve sevenleri sussa bile maşeri vicdanın susmayacağını;

*Şimdiye kadar hayatın değişik alanlarında yalnızca “falan yere müntesip, falancı.. filancı..” görüldüğünden dolayı mağduriyete uğramış pek çok insanın gelip gözyaşı döktüğüne şahit olduğunu; fakat bunları hiç dillendirmediği gibi o insanlara da sabır ve vifak tavsiye ettiğini;

*Dünyanın dört bir tarafına dağılmış ve Allah’ın inayetiyle, kıymetli dostların himmet ve himayesiyle sürekli genişleyen Hizmet hareketinin -maalesef- önünü kesmeye matuf gayretlerin aşikar hale geldiğini; bu yakışıksız engelleme faaliyetlerinin -önceden olmamakla birlikte- hareketin büyümesi ve genişlemesiyle eş zamanlı olarak arttığını;

*Ayrımcılık ve meşrepçilik gibi hatarlı düşünce ve çirkin işlerin önü alınmazsa yarın Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri muhiblerinin, Süleyman Efendi’nin talebelerinin, İlim Yayma Cemiyeti’nin, Menzil mensuplarının ve diğer meşreplerin/mesleklerin de aynı muameleye maruz kalacaklarını;

*Kendisinin ve sevenlerinin dün neredeyse şu yaklaşan seçim sürecinde de aynı yerde ve çizgide durduğunu;

*Hep sulh ve huzurun, ittihad ve ittifakın, uhuvvet ve hulletin yanında yer almaya, kendisine sevgi duyanları da bu yönde teşvik etmeye çalıştığını; gözünde ahiretin tüllenip durduğu şu yaşından sonra da başka bir sevda, düşünce ve emelinin olamayacağını;

*Bundan sonra da arkadaşlarına, dostlarına ve sevenlerine itidal tavsiye ederek huzurun temini adına elinden geleni yapmaya çalışacağını ve her zaman sulhun takipçisi/destekçisi olacağını..
MEKTUBUN TAM METNİ
"Sayın Cumhurbaşkanım,
Aziz dost, kıymetli insan,
Saygıdeğer Abdullah Gül Beyefendi,
En içten hürmetlerimi arz eder, gönülden selamlarımla sağlık ve afiyet üzere bulunmanızı dilerim.
Ülkemizin ve milletimizin huzurunu kaçıran her hadisenin Zat-ı alilerinizi ne kadar üzdüğünün/üzeceğinin idrakinde olarak, aynı hüznü paylaştığımı ifade etmek istiyorum.
Başkaları "Hizmet”, "Hareket”, "Cemaat” veya "Camia” gibi farklı isimlendirmelerde bulunsalar da aslında her tür, her anlayış, her renk ve her desenden insanın (camide bir araya gelip beraberce saf tutan inananlar misüllü) bir makuliyette ve bir mantıkiyette buluşmalarının şahs-ı manevisi olarak gördüğüm adanmış ruhların faaliyetlerinin ve müesseselerinin hedef alınması karşısında çok mahzunum.
Daha dershaneler meselesinin konuşulduğu ilk günlerde sayın Başbakanımıza da değişik vesilelerle ifade edildi; milletimiz için faydalı gördüğümüz müesseselerin kapatılmamasını ve mevcut halleriyle misyonlarını ifa etmeyi sürdürmesini arzuladığımız hususu kendilerine iletildi. Bu hareketin gönüllülerinin genel ve sosyal medya aracılığıyla elden geldiğince nezaket çerçevesinde kendilerini ifade etmelerinin ortaya atılan itham ve iftiralar neticesinde başladığı kamuoyunun malumu. Bu hususta kanunlar çerçevesinde hukukun gereklerinin seslendirildiğini düşünüyorum. Zamanla içtimai hayat içinde birçok insanın hadiseye dahil olması neticesinde maalesef yer yer nezaket ölçülerinin dışına çıkan bir üslup ile çok çirkin söz ve karşılıklı isnatların gündemde olması hasebiyle bunun önüne geçilmesi gerektiği akl-ı selim sahiplerinin öncelikli bir zaruret olarak gördüğü bir husus. Özellikle bir kesim medya kuruluşlarında kara propaganda sayılabilecek yayınlar sonar ererse, dost ve arkadaşlarımın da sükutu tercih edecekleri kanaatindeyim. Fakir'in de bu meselenin önünü kesmek için elinden geleni yapacağını bilmenizi isterim. Sürekli çirkin şeyler neşreden bir kesimin o kötü neşriyatının durması hususunda Zat-ı alinizin de ciddi etkili adımlar atacağınıza, yeniden akl-ı selime dönüşü sağlayacağınıza inanıyorum ve sizden bunu kemal-i samimiyetle istirham ediyorum.
Muhterem efendim,
Devletin kanun çerçevesinde yürüyen işleyişi hususunda emir verme, müdahale etme ya da memurları bir noktaya sevk etme konumunda bulunmadığım Zat-ı alinizin malumudur. Bununla birlikte, sohbetlerimde tansiyonun düşürülmesi adına dost, muhip ve sevenlerimize itidal tavsiye etmemin faydalı olacağı kanaatine sahip iseniz, bu hususta elimden gelen gayreti ortaya koymaya amadeyim.
Medyadan takip ettiğim kadarıyla, kamuoyunun da vakıf bulunduğu işleyen hukuki bir vetire ile ilgili olarak, bir taraftan, görevliler kanunlar çerçevesinde vazifelerinin gereğini yerine getirerek suçluları tesbit etmeye ve haklarında işlem yapmaya çalışıyorlar. Diğer taraftan, bu konuda sadece görevlerini yapmakla meşgul bulunan veya herhangi bir şey yapmasa da başka illerde olan bazı kimseler hakkında belli bir itham olmadan işlem yapılıyor. Kanunların belirlediği vazifeleri yine kanunlar çerçevesinde yerine getiren memurinin sırf belli bir yere nispet edilerek engellendiğini ve hatta süreçle hiçbir ilgisi olmadığı halde yine aynı nispete dayandırılarak tasfiyelerin (daha doğrusu kıyımların) yapıldığını üzüntüyle izlemekteyim.
Devlet memurlarının üzerlerine gidip onları vazifelerini yapmaktan men etme ve masum vatan evladını sadece belli bir yere nispet ederek tasfiye/kıyıma tabi tutma konusunda biz sussak bile zannederim maşeri vicdan susmayacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanım
Ayrıca, kamu kurumlarına giriş mülakatlarında ciddi bir eleme gayreti bulunduğu dillendiriliyor. Şu anda da eskiden beri olduğu gibi bazı insanlar hakkında "Şu cemaatten, bu tarikattan; şu dershaneye gitmiş, bu okuldan mezun olmuş!” denilerek bilgi toplama ve engelleme yapıldığı ifade ediliyor. Bu haksız uygulamanın sadece genel müdür, müdür veya emniyet amiri konumunda da kalmadığı, ta memurlara kadar inmiş bulunduğu söyleniyor. Şimdiye kadar hayatın değişik alanlarında yalnızca "falan yere müntesip, falancı, filancı..” görüldüğünden dolayı mağduriyete uğramış pek çok insanın yanımda gözyaşı döktüğüne şahit oldum. Fakat ben bunları hiç dillendirmediğim gibi o insanlara da sabır ve vifak tavsiye ettim. Belli bir yere nispet edilerek engellenen bu vatan evladı yakın çevrelerine, nazları geçen kimselere de üzülerek hislerini dile getirmekte, içlerini dökmektedirler. Bu ülkenin öz evladı, masum Anadolu insanlarının bir kısım kara listelere kaydedilmesine ve önlerinin kesilmesine matuf gayretlerin artık bütünüyle sona ermesi gereği kanaatindeyim.
Dünyanın dört bir tarafına dağılmış ve Allah'ın inayeti, Zat-ı devletleriniz gibi kıymetli dostların himmet ve himayesiyle sürekli genişleyen hizmet hareketinin –maalesef- önünü kesmeye matuf gayretler olduğu aşikar hale geldi. Bu yakışıksız engelleme faaliyetlerinin –önceden olmamakla birlikte- hareketin büyümesi ve genişlemesiyle eş zamanlı olarak arttığı görülmektedir. Böyle hatarlı düşünce ve çirkin işlerin önü alınmazsa yarın Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri muhiblerinin, Süleyman Efendi'nin talebelerinin, İlim Yayma Cemiyeti'nin, Menzil mensuplarının ve diğer meşreplerin/mesleklerin de aynı muameleye maruz kalmayacağı nasıl söylenebilir?!.
Kıymetli efendim,
Göndermek lütfunda bulunduğunuz kıymetli misafirin aktardığı hususları dikkate alarak ifade etmeliyim ki, dün neredeysek şu yaklaşan seçim sürecinde de aynı yerde ve çizgide duruyoruz. Diyaloğa her zaman açık bulunduğumuzu, binaenaleyh Zat-ı alilerinizin ve sayın Başbakanın ortak tensiplerini tensibimiz sayacağımızı da belirtmek isterim. Bahse konu hususların sayın Başbakanla da paylaşılmasını arzu ederim.
Hayatını dinine, milletine ve insanlığa adama gayretindeki bir kardeşiniz olarak bütün samimiyetimle ifade etmeliyim ki, hep sulh ve huzurun, ittihad ve ittifakın, uhuvvet ve hulletin yanında yer almaya, Fakir'e sevgi duyanları da bu yönde teşvik etmeye çalıştım. Gözümde ahiretin tüllenip durduğu şu yaşımdan sonra da başka bir sevdam, düşüncem ve emelim olamaz. Devlet büyüklerimizin uzatacakları dostluk ellerini mutlaka tutacağımızı, bize karşı samimiyetle atılan her adıma –ilahi ahlaka iktidaen- on katıyla mukabelede bulunacağımızı, arkadaşlarımıza, dostlarımıza ve sevenlerimize itidal tavsiye ederek huzurun temini adına elimizden geleni yapmaya çalışacağımızı ve her zaman sulhun takipçisi/destekçisi olacağımızı arz ederim.
Bu vesileyle, Zat-ı alilerinize, saygıdeğer Hayrünnisa Hanımefendi'ye ve saadetli ailenizin diğer fertlerine selam ve hürmetlerimi sunarım.
M. Fethullah Gülen.

ABDULLAH AYMAZ HOCA EFENDİ

ABDULLAH AYMAZ 
Taşlara, duvarlara konuşmadığımıza inanıyoruz
Dershaneler konusundaki gayretlerimizin sebebi, bir gün sesimizi duyması gerekenlere işittireceğimize dair inancımızdır. Onları vicdanlı biliyoruz…

Müminin en güçlü silahı, hatta hiçbir cephanelikte eşi-benzeri bulunmayan silahı duasıdır. Ûlülazm peygamberlerden olan Hz. Musa Aleyhisselâm, çölde giderken susuz kalınca, dua etmiş, Cenâb-ı Hak’tan su isteğinde bulunmuştu. Cenâb-ı Hak da “Asâ’n ile taşa vur!” buyurmuştu. Taştan on iki pınar fışkırıvermişti. Bakara Sûresi’nin 62. âyeti bu gerçeği anlattığı gibi, 74. âyeti bazı taşların bağrından nehirlerin çağladığını, bazılarının şak şak yarılıp içlerinden faşıl faşıl suların aktığını, bazı taşların da Allah korkusundan parçalanıp, zirvelerden aşağılara yuvarlandıklarını bildiriyor. Mümin kalplerin elbette taşlardan daha duyarlı olduğuna inanıyoruz.

Biz duvarlara konuştuğumuza da inanmıyoruz. Halbuki bizim bildiğimiz öyle duvarlar var ki, “Ey Hâbib-i Şefik ve ey Şefik-i Hâbib!..” diye başlayan İşârâtü-l İ’caz tefsirindeki ifadeler okunurken “Off!..” diye inlemişlerdir. Şâhitleri hayattadır… Öyleyse duvarlardan elbette ki daha duyarlı olanlar, anlatılanlara bir gün kulak vereceklerdir. Onlar, kalplerinin kulaklarını bizim sesimize açıncaya kadar bu gayretler devam edecektir…

Biz dıştan birilerine arz-ı halde bulunduğumuzu kabul etmiyoruz. Çünkü onlardan bile öyleleri vardır ki, “Bunlar ne yapıyorlar?” diye dikkat kesilmişlerdir. Evet… Bir zaman bir İslâm ülkesini işgal edenler, Müslümanların ileri gelenlerini toplayıp bir kaleye hapsetmişler… Her şeyle irtibatları kesik bu mazlum ve mağdurlar cuma günü olup, cuma saati yaklaşınca abdestlerini alıp kapıya doğru gidiyor, bir müddet bekliyor ve geri dönüyorlarmış. Teker teker herkes böyle yapınca, bunları gören üst görevli, bunun sebebini sormak için yanlarına gelmiş. “Siz başka günlerde yapmadığınız bir şeyi şimdi niye yapıyorsunuz?” diye sormuş. Demişler ki: “Bugün cuma… Bizim camiye gitmemiz lâzım… Cuma namazı çok mühimdir. Ama biz buradan çıkamıyoruz. Hiçbir şey yapmamaktansa, hiç olmazsa abdestlerimizi alıp kapıya kadar geliyor ve bekliyoruz. Cenâb-ı Hakk’a da ‘Ya Rabbi, cumaya gideceğiz ama buradan çıkmaya gücümüz yetmiyor. Hiç olmazsa o yolda olduğumuzu belirtmek için abdestimizi alıp kapıya kadar geliyor ve niyetimizi Sana arz ediyoruz.’ diyoruz.”

  Bu gerçeğe şâhit olan o kişinin bile kalbi yumuşuyor ve onlara cuma namazlarını kılmak üzere izin veriyor…

Evet muhataplarımızın asla böyle olmadıklarını, bunlardan bile geriye kalmayacaklarına olan inancımızdan dolayı, dershaneler konusunda ısrarımızı sürdürüyoruz ve sürdüreceğiz. Tâ ki, bize kulak verinceye kadar!

Bu tavrımız asla bir güç gösterisi değildir; sadece gerçeği anlatmak için bir çırpınma ve göz nuru, gözyaşı, ter, emek ve binbir himmetle bugünlere getirdiğimiz, kendimizden bir parça olmuş artık evlatlarımız hükmüne geçmiş dershanelerimizin, bir yanlışa kurban gitmemesi için canhıraş gayretlerdir… Netice alınmadan durması da hiç mümkün değildir…! Bu böyle biline…!

Hakkımda

Fotoğrafım
https://www.facebook.com/VAHDED.HOCA SİTEMİZİ ZİYARET EDİP ÜYE OLURSANIZ ÇALIŞMALARIMIZA DESTEK VERMİŞ OLURSUNUZ ALLAH cc CÜMLE MÜMİNLERDEN RAZI OLSUN.